ZEMHERİ DÜŞMÜŞ KELİMELERE
Kanat vurdu, cânhıraşla
Bir çıkış kapısı, bir yol aradı
Dört yanı duvar!..
Karanlık yağdı, söndü muradı,
Aya kement attı
Olmadı;
Eğdi başını, suskun kaldı...
***
Zemheri düşmüş kelimelere
Sözler, ağızda buz sarkıtı
Nefes alacak mecal mı kaldı
Nedir bu beklenmedik vaziyet
Neyin habercisidir sarı- turuncu?
Soluyor birer birer,
Ne varsa umuttan yana..
Algımda mı var tuhaflık
Nedir bu değişim!?
Çoraklaşmış mümbit topraklar,
Dağlar tepeler suskun...
Nerede o canlılık,
Hani nerde o çiçekler, arılar?
Hani o ruhumu saran melodik ahenk, nerede...
Kulağıma düşen seslere;
Gönül tınılarımdır diyesim geliyor
Fakat olmuyor- olmuyor, tanıdık değil!
Hoyrat kasırgaların ıslığı-dır
Pervasızca,
Destursuz içime dolan!
İsyan edesi geliyor insanın
AMMA
O sadece ulak...
Neler bıraktı avucuma, sormayın
Tüm ağırlığı yükledi omzuma
Öyle bir esti ki; sarstı Semayı
Kara bulutlar çöktü
Hüzün yağıyor yüreğime;
Korkarım patlatacak bendimi!
Hadi ver elini desem, duymazsın
Karış dalgalara es köpük- köpük;
Vur kıyılarıma desem aymaz-sın,
Yollar/hatlar kopuk; derin bir elem
Ayrı zamanlarda, aynı âlemde
Görünmez surlarla bölünen âlem...
Hangi yöne essem kederime yol
Çözümsüz muamma bağlanmış el, kol
Gökkuşağı hâle, bilinmeze yol...
***
Bir âlem ki; sırrı çözülemiyor!
Basılan mühürler, kazılamıyor...
5 ŞUBAT 2013 /Metanet Yazıcı
metanetyazici3.blogspot.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder